Elazığ depreminin altında kalan siyaset ve bürokrasi.

582

Elazığ depremi net bir şekilde Türkiye’de siyasi-bürokratik sistemin tamamen tükenmişliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye bir deprem ülkesi ama bunun önlemleri hiçbir zaman alınamadı. Ülke olarak bu felaketlerin acısını çok yaşadı.Yüz binlerce bina yıkıldı, sadece son iki büyük depremde 70 bine yakın insan can verdi.

Japonya’da 9 .8 şiddetinde deprem de hiçbir bina yıkılmazken Türkiye’de 5.8 bile evler yıkılıyor.Şili’de 8.8 şiddetinde depremde yıkılan bina sayısı çok az iken hayatını kaybedenlerin ise birkaç yüz ile sınırlı. Kaliforniya,Japonya’da 5.8 şiddetinde bir depremde insanlar değil bulundukları yerden dışarı çıkmayı çalıştıkları masalardan kafalarını bile kaldırmıyorlar.

Depreme karşı bir türlü çözüm üretemeyen gerekli önlemleri alamayan siyaset, bürokrasi ve ilgili tüm kurumlar tamamen çökmüştür. Türkiye’nin acilen ‘Hepimiz Burdayız’ hareketi’ gibi yeni oluşumlara ihtiyacı vardır.

Bilhassa siyasette dinin kutsal değerlerin, Atatürkçülük ve cumhuriyetin dolgu malzemesi olarak kullanıldığı Türkiye’de nereye elinizi atsanız orası elinizde kalıyor.

AB uzmanlarının 2000 yılı başında Van depremi sonrası yaptıkları birkaç tespitin altını çizmekte yarar var.

‘’Türkiye’de 18 fazla şehir deprem fay altında buradaki yapılaşmaya acilen son verilmeli. Sanayi ve önemli kamu kuruluşları bu alanların dışına çıkarılmalı.Fay hatları üzerindeki alanların yapılaşmaya kapatılarak, bu yerleşimlerde öncelikli olmak üzere kentsel dönüşümün uygulamalarına başlanmalı.Aktif fay hatları üzerine bina inşa edilmesi yasaklanmalı veya jeolojik araştırmalardan sonra bina inşa edilip edilmeyeceğine karar verilmeli. Aktif fay hatları üzerine inşa edilmiş bulunan binalar kentsel dönüşüme tabi tutulmalı…vs

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu, Elazığ depremiyle ilgili açıklamada, “Deprem bir doğa olayıdır, deprem sonrası yaşanan afet ise bugüne kadar önlem almayan bilimi dışlayan yöneticilerin pervasızlığıdır. En büyük afet bu pervasızlıktır” açıklamasının önemle altını çizmekte yarar var.

Uzmanların deprem gerçeği hakkında ortaya koyduğu bir görüş var.”Deprem öldürmez,çürük yanlış yapılmış bina öldürür’

Evet Türk bilim adamları yıllardır uyarıyor ama kimsenin umurunda değil. Elazığ depremiyle ilgili Prof. Naci Görür, bundan sonraki büyük depremin Kahramanmaraş Türkoğlu’nda olabileceğini açıkladı. İlçede beklenenin aksine bir tedirginlik yok. Ne deprem için bir hazırlık, ne güçlendirme çalışması yapılıyor. Tersine imar planları değiştiriliyor. İki-üç katlı geleneksel yapıların yerine yüksek apartmanlar dikiliyor!Ne deprem konusunda bir hazırlık, ne bir güçlendirme çalışması yapılmış. Hatta tam tersine 6-7 yıldır geleneksel 2-3 katlı evlerin yerine yüksek apartmanlar dikilmeye başlanmış.

AB başkenti Brüksel’de 1990 yıllarının ortasında gelişmekte olan ülkeler ile ilgili düzenlenen bir konferansta dile getirilen bir kaç görüşe yer vermekte yarar var.

’’Bir ülkede siyaset ve bürokrasinin içi doldurulmadığı sürece ilerlemesi mümkün değil. (siyasetçi ve bürokrat sorumlu olduğu alanla ilgili konuya çok iyi hakim olmalı) Siyasetle bürokrasinin arasına çok kalın bir çizgi çizilmeli. Liyakat,ehliyet,tecrübe siyaset ve bürokraside öncelikle uygulanmalı.Bilime öncelik vermeyen eğitimde çocuklara matematik, fizik,kimya,biyoloji,kimya…vs öğretemeyen ülke gelişemez. ‘’

Daha birkaç gün önce Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrailli yazar Yuval Harari, dünyanın ABD ve Çin liderliğinde bir yapay zeka savaşının ortasında olduğunu belirterek, “Bu yarışa ayak uyduramayan ülkeler ya iflas edecek ya da sömürge veri kolonisi haline gelecek” açıklamasında bulundu. Bizler ise imam hatip okulları açarak ilerlemeye çalışıyoruz.Deprem ile ilgili bilimadamlarının uyarılarına kulak tıkandığı bir ortamda diyanet bütçesi eğitim bakanlığının üstünde.

Elazığ depremi bir kez daha göstermiştir ki Türkiye’de siyaset (iktidar-muhalafet) bürokrasi bitmiştir. Bunda ısrar edilmeye devam edilirse halk daha çok depremin altında kalmaya devam edecek.

Yeri gelmişken Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma farklı pencereden bir göz atalım. Dünya endeksi… 2018 yılında yayınlanan bilim ve mühendislik alanında bilim adamlarının yayınladığı makalelerinin sayısına bir göz attığınızda Türkiye’nin içler acısı durumda olduğunu gözlüyorsunuz.

www.statista.com/chart/20347/science-and-engineering-articles-published/

Evet sevgili ABHaber okurları içinde bulunulan çöküntüden tek bir çıkış yolu var. Bu sisteme tümüyle karşı çıkıp Türkiye’de siyaset ve bürokrasinin dünyada birinci ligde yer alan ülkeler gibi yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunuda ancak yeni yüz,yeni nesil ve yeni söylemle yola çıkacak siyasiler yapacaktır.

Türkiye’nin eğer mevcut siyasi partiler ve bürokrasi ile devam etmesi durumunda ayakta kalması tamamen imkansız hale gelecektir.Türkiye’de maalesef din,Atatürkçülük iktidarda kalmak ve koltuk korumak için gündeme getirilmiştir.Açıkcası tüm bu değerler dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır.Bu çürümüş siyasi-bürokratik sistem ülkenin hiçbir sorununa doğru dürüst bir çözüm üretememiştir. Mülteci kampına dönen Türkiye’de bu sisteme tümüyle karşı olan Öztürk Yılmaz gibi siyasilere ihtiyaç vardır.

Elazığ depremi aslında Türkiye’deki siyasi-bürokratik düzeni tamamen yıkmıştır. Boşuna kimse yıllardır hiç bir soruna çözüm üretemeyen bu sistemden hiçbir şey beklememelidir.

Elazığ depreminde yıkılan yeni yapılan kamu binalarına kim izni verdi ? Bunun kontrollerinden sorumlu bürokratlar kim?

Önüne gelenin müteahhit olduğu hiçbir kuralın olmadığı herkesin kafasına göre istediği yere imar izni alıp inşaat yaptığı park alanları ve dere yataklarına binaların dikildiği bir ülkede bu sisteme tümüyle karşı olmadan Türkiye düzlüğe çıkamaz.İktidarın içinde bulunulan durumdan sorumluluğu olduğu kadar muhalefette aynı derecede sorumludur. Muhalefet örneğin son 20 yılda depremle ile ilgili ne yapmış? Bu konuda iktidarı uyaran ne tür çalışmalarda bulunmuş? Halkı deprem felaketiyle ilgili bilinçlendirmiş mi? Bu çerçevede iktidar-muhalefet belediyeleri ne yapıyor? Mevcut bu siyasi sistemin özünde iktidarıyla muhalefetiyle rant kollayıcı bir yapı var. Siyasetin meslek haline getirildiği liyakat, ehliyet,tecrübenin dikkate alınmadığı Türkiye duvara tamamen toslamıştır.

Türkiye’yi bu bataklıktan çıkaracak genç, dünyayı, kamuyu bilen yeni nesil siyasetçilere bilhassa yeni oluşumlara ihtiyaç vardır.Tükenmiş bu sisteme tümüyle karşı olan ve bu sistemi değiştirmeye talip olan siyasiler ile Türkiye ancak yol alabilecektir. Mevcut siyasi partiler dışında yeni siyasi oluşumlar kurarak Türkiye’de siyaseti ve bürokrasiyi yeniden tanımlamak gerekiyor.Bunun dışında ise üretilecek hiç bir çözüm yoktur.