Avrupalı seçmen AB’yi seçti

153

Cengiz Aktar

1979’dan beri beş yılda bir yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri hiç 2019 seçimi kadar anlam yüklü olmadı. Hem cereyan ettiği ortam hem de sonuçları açısından.

Avro krizlerinden sonra Britanya’nın intiharî bir referandumla kapıyı vurup çıkmasıyla oluşan fiilî durumu pek çok gözlemci Birliğin yakında dağılacak olmasına yordu.

Buna koşut olarak, küreselleşmenin tetiklediği içe kapanış, İslâm karşıtlığı, mülteci dalgalarının taşıdığı yabancı düşmanlığıyla palazlanan ırkçı, kimlikçi, özcü ve kozmopolit Avrupa Birliği’ne illâki karşı olan sağ popülizm kimi ülkede de sol popülizm fink atıyordu eski kıtada.

23-26 Mayıs arasında cereyan eden AP seçimleriyle ilgili ilk kamuoyu yoklamaları yayımlandığında Avrupa karşıtlarının kaleyi içten fethedecek şekilde Parlamentoya doluşacakları öngörülüyordu. Eskiden AB karşıtlığından söz edilirken kullanılan öro-septik sıfatına öro-kritik, öro-realist ve öro-fobik eklenmişti. Rüzgâr fırtınaya dönüşmek üzereydi.

Ne ki bu hesap tutmadı. Avrupalı seçmen silkindi ve rahatlıkla tarihî diyebileceğimiz bir sonuç çıktı ortaya.

Bir defa 1979’dan itibaren devamlı düşen katılım tersine döndü ve son yirmi beş yılın en yükseğine, yüzde 51’e çıktı. Bu oran yine az görülebilir ancak eski oranlarla karşılaştırıldığında açık bir sahiplenmeye işaret ediyor.

Avrupalı seçmenin çoğunluğu daima kendi ülkesindeki siyasete göre oy verirken bu defa Avrupa’nın birliği için, popülist Avrupa karşıtlarına karşı ve Avrupa’yı da aşan ekoloji ve iklim mücadelesine oy verdi. 28 ülkedeki farklı sonuçlar arasında bu eğilimleri okuyabilmek gerekiyor.

Avrupa’nın birliği ve birliğin korunması için AP seçimlerinden daha iyi bir mecra olamazdı ve seçmen bunu gördü. Belki ilk kez AP seçimleri “AB’ye evet mi hayır mı” referandumu oldu. Bu eğilim esasen epeydir mevcuttu ve Brexit sonrasında güçlendiydi. Avrupa çapında yapılan bir kamuoyu yoklamasında AB taraftarı olan yurttaş yüzdesi 68 ve 1983’ten bu yana en yüksek seviyede idi.

Sonuçlara baktığımız zaman ortaya çıkan tabloda 751 Avrupa vekili içinde şu veya bu nedenle AB’ye karşı olanlar üç gruba bölünmüş şekilde 2014’ten iki fazla 172 sandalye elde etti.

Bunlar birleşseler dahî AP karar mekanizmalarını etkileme olanakları yoktur. İçlerinde Orban, Farage, Salvini, Le Pen gibi demagogların ve Avrupa ülkelerindeki bilumum aşırı sağ partilerin bulunduğu üç gruba dâhil zevat sürekli grup değiştirir. Amaçları tezvirat, hakaret ve Avrupa vekilliğinin verdiği parasal olanaklardan sonuna kadar yararlanmaktır. Çoğu oturumlara katılmazlar bile.

Esasen Avrupa Hıristiyan Demokratlarının çatı partisi Avrupa Halkları Partisine (AHP) dâhil olması gereken Britanya, Polonya ve Macaristan’ın hükümet partileri de maalesef bu Avrupa karşıtı gruplara dağılmışlardır.

Parlamento seçim sonuçlarıyla popülist akımlara çekilen set diğer ulusal partilerin ve bunların çatı partilerinin oylarına yansımış durumda. Merkez Sağ (AHP) ve Merkez Sol (Sosyal Demokratlar) oy ve sandalye kaybı yasamalarına rağmen hâlen bir ve ikinci en kalabalık gruplar.

Peşlerinden Liberaller ve Yeşiller geliyor. Liberaller Fransız hükümet partisinden gelen destekle çoğaldı ve Hristiyan Demokratlar o oranda sandalye kaybetti. Ama misâlen Romanya’da daha Aralık ayında kurulmuş olan Avrupacı liberal “Alianta 2020 USR Plus” partisinin aldığı %21 oy takdire şayan. Hâsılı, komünistleri barındıran sol grubu da dâhil edersek 2019-2024 yasama döneminde AB taraftarları ezici çoğunluğa sahip.

Ve gelelim seçim sonuçlarının Avrupa ötesindeki “yeşil” anlamına. Avrupa Yeşilleri Partisi’nin eşbaşkanı Ska Keller bu seçimler için “iklim seçimleri olacak” öngörüsünde bulunmuştu.

Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İrlanda, Portekiz Yeşilleri hatta küllerinden doğan İsveç Yeşilleri ile sandalye sayısını 4’ten 7’ye çıkaran Britanya Yeşilleri beklenmedik performanslar göstererek grubun 1979’dan bu yana en yüksek 69 sandalye ile AP’de dördüncü grup olmasını sağladılar.

Yeşil dalganın genç seçmen tarafından yaratılmış olması da kayda değer. Almanya’da 18-29 yaş grubunun %33’ü 30-44 yaş grubunun ise %25’inin Yeşilleri tercih ettiği görülüyor. Bunlar tarihî veriler.

Yakın dönem küresel çevre savunucularının açtığı yoldan yürüyen iklim grevcisi Avrupa gençliği, genç iklim aktivisti Greta Thunberg ve Britanya’da başlayan ve küresel hareket olma yolundaki Yokoluş İsyanı sonuç vermişe benziyor.

Bu yeni çerçevede Avrupa Yeşillerini büyük bir sorumluluk bekliyor: Genç tabanla sinerji kurabilmek ve bu ulusötesi sorunu ulusötesi Parlamento vasıtasıyla gündemin tepesine kalıcı biçimde oturtmak.

Gelelim nal toplayanlara. Avrupa’nın iki kurucu ülkesi Fransa ve İtalya’da durum ulusal anlamda pek parlak değil.

Fransa’da Le Pen’in neo-faşist partisi 2014 seçimlerinde olduğu gibi birinci geldi. Hükümet partisinin Macron yüzünden daha iki yıl dolmadan iktidar erozyonu yaşadığı görülüyor. Fransa’da tek çare solun ve bütün ilerici güçlerin Yeşillerin omurgasını oluşturacağı bir ittifaka yönelmesi.

İtalya’nın neo-faşistleri de gürbüz. Salvini’nin Lega’sı yine silip süpürdü, ne idüğü belirsiz Beş Yıldız Hareketi de oyunu korudu. İtalya’nın Parlamento’daki 73 sandalyesi üzerinden sadece 19’u AB taraftarı vekillerin. Kıvanç duyulacak bir şey değil.

Avrupa’nın yeni üyesi iki ülke Macaristan ile Polonya da aynı durumda. Her ikisinde de AB karşıtı hükümet partileri sandalyelerin çoğuna sahip. Ne var ki Parlamentoda esamileri okunmayacağı gibi gayridemokratik uygulamalar nedeniyle Avrupa kurumlarının radarında olan bu iki ülkenin çok sorunlu bir dönem yaşamasını beklemek gerekiyor.

Ve Britanya! Altüst olmuş ulusal politikanın, seçimlerde ilk parti çıkan yeni adıyla Brexit Partisi (eski UKİP) sayesinde sorununu Avrupa’ya ihraç ettiğini söyleyebiliriz. Ülkenin Parlamento seçimini katılması AB’den çıkma iradesinde pek değişiklik yapamamış. Muhafazakârlar ile İşçi Partisinin aldığı kötü sonuçları da hesaba katınca bu ülkenin konvülsüyonları daha bitecek gibi durmuyor.

Son olarak iki tarihî gelişmeden söz edelim. İlki gerçek bir ulusötesi parti olan VOLT’un Almanya’da 248.000 oy alarak Parlamento’ya bir temsilci yollaması diğeri de Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı bir Kıbrıslıtürk, Niyazi Kızılyürek’in AKEL Partisi adayı olarak seçilip ilk kez AP’de görev yapacak olması. İlkeli bir federalist olan Kızılyürek’in adadaki kördüğüm açısından işi kolay olmayacaksa da Brüksel ve Strazburg’da varlığı pek çok açıdan önemli. Daha sonra değinirim.

Türkiye’ye gelince, yeni Parlamento’nun ardındaki hayırlı rüzgârların 23 Haziran seçimine olumlu etkisi olabilir. Ne var ki AB ilişkisi açısından Türkiye’yi zapt-u rapt altına almış olan totaliter rejim çökmedikçe ve yerine olabildiğince demokratik bir yönetim gelmedikçe herhangi bir ilerleme beklemek mâkul değil. Aksine müzakere süreci yeni Parlamento ve yeni Komisyon’un da dahliyle Konsey tarafından sonuçlandırılabilir.

https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/node/48710?amp