Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler gözleri Türk-Yunan ilişkilerine çevirmiş durumda. Yunanistan tek başına bir ülke değil, Avrupa Birliği (AB) üyesi olarak Türkiye ile gerginliği ne kadar arttırabileceği ve bu büyük oyunda karşı hamle olarak neler yapabileceği hesaplanmaya çalışılıyor.
Yıllardır ekonomik kriz girdabına düşen ve hala bu girdaptan tam çıkamamış Yunanistan’ın tek güvencesi, bir parçası olduğu AB. Ancak ülke güvence olarak gördüğü AB’de durabilmek için birçok konuda kemer sıkıyor ve zorluklara göğüs geriyor. Gerek mali gerek siyasi denklemde bağımsız olmadığı için de hem iç siyasette hem de dış siyasette AB’li ortaklar ile birlikte pek çok meselede istemediği yönde hareket etmesi gerekiyor.
Bunca meşakkate katlanarak Yunanistan’ın Avrupa Birliği’nde kalmak istemesinin temel bir nedeni var aslında. AB şemsiyesi altında kalarak dışarıdan gelecek tehlikelere karşı güvende kalmak ve ülkeyi dış tehditlerden korumak. (Siz bu “dış tehdit” ifadesini, “komşu Türkiye” olarak da okuyabilirsiniz, çünkü Yunanistan’ın temel endişesi, Doğudan gelen tehlikedir ve ülkedeki bütün politikalar bu temel endişe üzerine oturtulmaktadır.)
Gel gelelim son yıllarda yaşadıklarına bakınca Yunanistan açısından AB şemsiyesinin koruma sağladığı görüşünün pek de gerçeği yansıtmadığı görülüyor. Evet son beş senedir Yunanistan ciddi bir mali kriz yaşıyor. Ülke iflasın eşiğine geldi. Kemer sıkma politikaları, intiharlar, ilaç yetersizlikleri, devletin sosyal hizmetlerinde yaşanan sıkıntılar, işsizlik, sefalet ve yaşanan onca kötü şey Yunan halkının belini büktü. Bunun sorumlusu elbette ülkeyi yöneten Yunan siyasilerdi. Ancak öte yandan Avrupa Birliği’nin katı disiplini ve mali programları Yunanistan onca yıl bozuk sistemiyle çarkı çevirirken neden işe yaramadı ve ülkeyi düzene sokamadı? Açıkça söylemek gerekirse bu sorunun cevabı çok basit değil. Sadece Yunan hükümetlere veya “tembel” diyerek Yunan halkına suçu yüklemek gerçek sorunun nedenini bulmakta yetersiz kalıyor.
Gerçekler çok boyutludur. Yunanistan’ın mali krize düşmesinde hiç şüphesiz ülkedeki bozuk sistemden yararlanan başta Almanya olmak üzere neredeyse bütün AB ülkeleri de sorumluydu. Yunan siyasileri ülkeyi borç bataklığına sürüklerken AB ülkeleri ülkedeki bu kokuşmuş sistemden faydalandılar. Ürünlerini pahalı fiyata ve kendi verdikleri kredilerle Yunanistan’a satarken bu bozuk sistem kimi AB ülkelerinin işine geldi. Her halükarda Yunanistan’ın yaşadığı mali kriz ve bunun sonucunda gelen sefalet karşısında Yunan halkı güvenli liman olarak sığındığı Avrupa Birliği’nden yardım elini uzatmasını bekliyordu. Tabii bu böyle olmadı. Yunan halkının beklediği destek, “daha fazla kemer sıkın” cevabı oldu. Krize giren Yunan siyaseti ve partileri patlak veren mali çöküşe Yunan halkını sevindirecek bir çıkış yolu bulamadılar. Ülke üst üste seçimlere gitti ve iktidara gelen radikal sol Syriza partisi bile söz verdiklerinin tam tersini yaparak beklentileri karşılamadı. Sonuçta yüksek faiz oranlarıyla Yunanistan bugün hala krize karşı mücadele ediyor. Yunan ekonomistler yüzde 3.5 faiz oranının Avrupa Birliği içerisinde yüksek olduğunu ve Yunanistan’ın bu yüksek faiz oranıyla borç ödemeyi kaldıramayacağını ve tekrar çıkmaza girileceğini söylüyor. Yunan siyasilerinin faizin düşürülmesi ile ilgili bütün haykırışlarını bugüne kadar Avrupalı müttefikler duymazdan geldiler. Dolayısıyla da Avrupa Birliği’nin güvenli limanı, Yunan halkı açısından yüksek faizle borç ödedikleri, kemerlerini sıkmaya devam ettikleri ve tekrar sorunlarla karşılaşacakları ekonomik kıskaç durumunda.
Yunanistan’ın yaşadığı hiç şüphesiz en büyük ikinci sorun, yasadışı göçmen akını ve bu bağlamda da ülkede patlamaya hazır düdüklü tencere gibi kaynayan mülteci ve göçmen krizi. Yunanistan’ın kendisi göçmen krizini yaratmadı. Hatta bu krizin yaratılmasında uzaktan dahi hiçbir rolü veya dahli olmadı. Yunanistan bu sorunu coğrafi konumu nedeniyle önce kapısında sonra da kucağında buldu. Avrupa ülkeleri artık Türkiye’yi de Orta Doğu’nun bir parçası olarak gördüğü için son yıllarda Orta Doğu’nun AB ile kesiştiği sınır bölgesi oldu Yunanistan.
Avrupa’ya geçmek ve refah bir hayata kavuşma hayali taşıyan milyonlarca Orta Doğulu göçmen ve mülteci Yunan sınırına dayanmış bekliyor. Bu insanların bir kısmı Ege’de denizi veyahutta Meriç’te nehri geçerek ve en önemlisi ölümü bile göze alarak Yunanistan’a, dolayısıyla da Avrupa’ya ayak basmak istiyorlar. Farklı onca ülkeden insanların akın akın göç ettiği korkunç bir dram yaşanıyor. Ancak Yunanistan yaşanan bu devasa sorun karşısında, üstelik üyesi olarak bizzat şemsiyesi altına girdiği AB’den beklediği desteği ve korumayı sağlayamıyor. Kendi yaratmadığı bu krizde ve nihai varış hedefi olmadığı bu yolculukta Avrupa Birliği’nin sınır ülkesi olarak Yunanistan karakol vazifesini tek başına sürdürmeye çalışıyor. Doğrusu Avrupalı müttefiklerin Yunanistan’a verdikleri cüzi maddi yardım dışında herhangi katkıları yok. AB ülkeleri Yunanistan’ın zaten kendi ülkesini ve halkını korumak için sınırlarını güçlendireceğini ve göçmen akınını durdurmak zorunda kalacağını biliyor. Dolayısıyla da “AB sınırını koruma görevini verdiği Yunanistan” ile bu ciddi krizde de yeterli işbirliğine gitmiyor.
Yunanistan’ın AB konusunda hüsrana uğradığı ve belki de en önemli üçüncü konu ülkenin Türkiye ile yaşadığı sorunlarda yine tek başına kalıyor oluşu. Oysa Yunanistan’ın AB şemsiyesi altına girmek istemesinin başlıca sebebi Türkiye karşısında kendisini güvene alma, ülkesini korunaklı bir limana çekme düşüncesiydi. Ancak geçen her yıl bu tersine döndü ve bu beklenti bir türlü gerçekleşmedi. AB her ne kadar Yunanistan’ın talebi doğrultusunda Türkiye aleyhine açıklamalar çıkarıyor olsa da Türk-Yunan sorunlarında Yunanistan’ı yalnız başına bıraktı.
Silahlanma konusunda da Yunanistan AB’den beklediğini bulamadı. Yunanistan’ın silahlanmasına ve silah alımına AB bir taraftan karşı çıkarken, diğer taraftan da sadece kendisinden ve elbette ücret karşılığında silah almasına ve savunmasını bu şartlara göre yapmasını istedi. Avrupalı müttefikler Yunanistan’ın başka ülkelerden silah almasına hem karşı çıktılar hem de hoşnutsuzluklarını belirttiler. Ve son tahlilde ülke savunması için elzem gördüğü silahların ve teçhizatların alımında dahi kendisini yalnız hisseden Yunanistan’ın, yıllardır sığındığı AB şemsiyesinden beklediği korumayı ve güvenlik hissini alamıyor olması Yunan halkını endişeye sevk ediyor. Ülkedeki siyasetçilerin son yıllarda AB dışında ABD, İsrail ve hatta Mısır ile sürdürdükleri politikalar bu kapsamda daha da önem kazanıyor.
Doğu Akdeniz üzerinden bugünlerde yaşanan krize bakınca, Yunanistan’ın AB ile süren ilişkisinde soğuk rüzgarların estiğini ve ülkenin kendisini yalnız hissettiğini söylemek mümkün. AB şemsiyesi açılınca küçük çıktı ve Yunanistan’ı beklediği ölçüde korumuyor. Bunu gören Yunanistan da AB şemsiyesini kaybetmeden başta ABD olmak üzere savunma ittifaklarını çeşitlendirme arayışında. Zaten bu yüzden Türkiye’nin hemen yanı başındaki Dedeağaç limanı Amerikan ordusuna kısmi olarak tahsis ediliyor, İsrail ve Mısır ile askeri işbirlikleri arttırılıyor.
Yunanistan’da milliyetçi sağ bir hükümet iktidarda. Gidişat açık açık Türk-Yunan ilişkilerinde bilinen sorunlara çözüm istikametinde değil. Görünen o ki önümüzde dönem dönem (özellikle yazın) tansiyonu düşen ancak genelde hep gerginliklerle dolu bir süreç yaşanacak.
ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/yunanistan/abden-bekledigi-korumayi-alamayan-yunanistan-yalnizlari-oynuyor?amp