Avrupa Konseyi ile Türkiye’nin 70 yıllık ilişkisi

151

Avrupa Konseyi’nin kuruluşunun 70’inci yıldönümü Strasbourg’da düzenlenecek bir törenle kutlanıyor. Avrupa Konseyi’ne üyelik Türkiye’nin “Avrupalığının” en önemli sembolü.

Frankreich Gebäude des Europarates in Straßburg (picture-alliance/dpa/R. Jensen)
Ana misyonu demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında müşterek bir alan yaratmak olan Avrupa Konseyi, kuruluşunun 70’inci yıldönümünü kutluyor. Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa Konseyi, siyasal ve hukuksal planda Türkiye’nin “Avrupalılığının” sembolü olmaya devam ediyor.

Bir Avrupa Konseyi kurulması fikri İkinci Dünya Savaşı sırasında, dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill tarafından ortaya atıldı. Bu fikir savaş sonrası Avrupa’nın yeniden inşası için 1948’de toplanan Lahey Kongresi’nde somutlaştı ve kuruluş antlaşması 5 Mayıs 1949 tarihinde Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İsveç, Danimarka, Norveç ve İrlanda tarafından Londra’da imzalandı.

Türkiye de kurucu üye

Aslında Türkiye ve Yunanistan’ın da imza gününde bu 10 ülke arasında yer alması gerekiyordu. Ankara ve Atina kurucu üye olmak için başvuruda bulunmuştu. Ancak Prag’da Komünistlerin yönetimi ele geçirmesi ve Sovyetler Birliği’nin Berlin’e yönelik abluka tehditleri nedeniyle Avrupa Konseyi’nin kuruluş çalışmaları hızlandırıldığından, bu iki ülke Londra Konferansı’na katılamadı. Buna karşılık 4 Mayıs 1949’daki konferans tutanaklarına, “Türkiye ve Yunanistan’ın kurucu üye olmak için yaptıkları başvurular not edilmiştir. İmza tarihini geciktirmemek için bu başvuruları incelemek mümkün olmamıştır. Ancak, kapsamlı görüş alışverişinin ardından bu iki devletin adaylıklarının kabul edilmesi genel kabul görmüştür” notu düşüldü. Avrupa Konseyi’nin karar organı olan Bakanlar Komitesi’nin 9 Ağustos 1949’daki ilk toplantısında üyelikleri onaylanan Ankara ve Atina, böylelikle daha ilk günden itibaren savaş sonrası yeni Avrupa’nın mimarları arasında yer aldı.

Türk-Yunan dostluğu

Avrupa Konseyi’nin ilk yılları Türk-Yunan dostluğu açısından da görülmeye değerdi. İki ülkenin parlamenterleri Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM) “kardeş” gibi hareket ediyor, ortak girişimlere imza atıyordu. Avrupa Konseyi’nde karşılaştırmalı uygarlıklar tarihi programı hazırlanması, İstanbul’da bir Avrupa Koleji kurulması veya Türkçe ve Yunanca’nın Avrupa Konseyi’nde resmi çalışma dili olarak tanınması gibi girişimler bunlara sadece birkaç örnek. Ne yazık ki bu dayanışma ve dostluk havası Kıbrıs sorunu nedeniyle 1950’li yılların sonlarından itibaren yerini Avrupa Konseyi ruhuna tamamen aykırı bir çatışma kültürüne bıraktı.

En önemli kazanım AİHM

Avrupa Konseyi kuruluşundan bu yana Avrupa devletleri için çoğu zaman doğrudan bağlayıcı yüzlerce sözleşme, anlaşma ve protokol hazırladı. Bunların başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) geliyor. Türkiye de 1949-1950 yıllarında AİHS’yi hazırlayan 12 Avrupa ülkesinden biri olarak tarihe geçti. Fakat siyasi tercih veya nedenlerden ötürü bu sözleşmeyi kendi vatandaşlarına 1989 yılına kadar fazla gördü. Sözleşmeyi vatandaşlarına açtığında ise hem insan hakları alanında diğer Avrupa Konseyi ülkeleri ile ara çok açılmış hem de Soğuk Savaş bitmiş ve Avrupa’da yeni bir konjonktür oluşmuştu.

https://www.dw.com/tr/avrupa-konseyi-ile-t%C3%BCrkiyenin-70-y%C4%B1ll%C4%B1k-ili%C5%9Fkisi/a-50652490