Arap coğrafyasında güvenlik odaklı, yozlaşmış ve beceriksiz yönetimler hüküm sürdükçe, bu coğrafyada yaşayan insanlar yoksulluk, kırılganlık, dışlanma ve ümitsizlik pençesinde yaşamaya devam edecek – bu coğrafya terör örgütleri, insan tacirleri, suç örgütleri ve milisler için ‘verimli toprak’ olmayı sürdürecek
RAMİ G. KHOURİ
Terörizm, kök saldığı ülkeler için de, saldırılara maruz kalan ülkeler için de felaket bir şey. Bu yüzden, IŞİD lideri Bağdadi’nin ölümüyle sonuçlanan operasyonun ABD medyasında işlenişi ve çevresinde şekillenen siyasi diyaloglar karşısında bir kez daha büyük endişeye kapıldım.
Endişelendim çünkü IŞİD’in ve terörizmin analiz edilme şekli, IŞİD ve el-Kaide benzeri ‘Müslüman ülke menşeili’ terör örgütlerine karşı 40 yıldır yürütülen savaşta Amerikalı, Avrupalı, Arap ya da diğer siyasi liderlerin ısrarla düştükleri hataları devam ettiren nitelikte.
Son 40 yıldır Ortadoğu’da ve dünyada terörün sonu gelmedi. Durumdan endişelenen siyasi aktörler tekrar tekrar bu çirkin olguyu besleyen, ‘küresel’ bir olguya dönüşmesine sebep olan hatalar yaptılar. Üstelik terörün küreselleşmesi sürecek çünkü kimse terörün merkezindeki itici güce odaklanmıyor; geniş kitlelerin hoşnutsuzluğunun sürmesi ve canavarlaştırılması yangına körükle gitmek anlamına geliyor.
‘MEDENİYETLER ÇATIŞMASI’ YANLIŞ TEŞHİS
Birinci hata şu: Terör oluşumlarının doğası ve dürtüleri yanlış teşhis ediliyor; bunların ‘kültürler ve medeniyetler arası çatışmalardan’ ve dini aşırılıklardan kaynaklandığı düşünülüyor.
Bu etmenlerin rolü olsa da, terör örgütlerinin yerel ve küresel ölçekte 40 senedir hayatta kalabilmesinin sebebi bunlar değil.
İkinci hata ise terörde İslam’ın rolünün haddinden fazla vurgulanması. Son günlerde Batı medyasında gördüğümüz analizlerin çoğu Bağdadi’nin ‘dini bir lider olarak’ güçlü ve zayıf yanlarına yoğunlaşıyor, IŞİD’in doğuşu ve yükselişinin 2003 Irak işgalinden sonraya tekabül ettiğini hemen hemen hiç kimse dillendirmiyordu.
Hoşnutsuz durumdaki insanları ve genellikle genç yaşta olup yaşamdaki amaçlarını bulamamış insanları, şiddet kullanmayı meşru göstererek peşinizden sürüklemek istiyorsanız din (tüm dinler) iyi bir araçtır. Fakat asıl etki sahibi olan, birçok Arap’ın mustarip olduğu psikolojik ve maddi çöküntüdür. İnsanlar, ülkelerini yöneten yozlaşmış, otoriter ve kabiliyetsiz elitler karşısında çaresiz hissediyorlar. Bu elitler ise daima güçlü devletlerin desteğine sahip; Arap devletleri, İran, Avrupa, Rusya, İsrail, Türkiye, Amerika… herkese pay edilecek suç var.
ŞİDDET ÜRETEN EKONOMİK BUNALIM
Üçüncüsü; terörist ‘üreten’, sıradan yurttaşları masum sivilleri öldüren acımasız katillere dönüştüren coğrafyalardaki sosyoekonomik ve siyasi koşullar neredeyse tamamen görmezden geliniyor.
1980’lere kadar Arap coğrafyasında 50 yıl boyunca istikrarlı büyüme yaşanmıştı. Terörizm nadir görülen, tekil ve küçük gruplarla ilgili bir sorundu. Çünkü yurttaşların büyük bölümü yaşam koşullarının iyileştiğini hissediyor, çocuklarının geleceğine umutla bakıyordu.
1980’lerden bu yana sosyal-ekonomik-siyasi ve çevresel koşullar çoğu Arap ülkesinde gitgide kötüleşti ve bugünkü noktaya geldik: Nüfusun yüzde 66’sı yoksul ya da kırılgan durumda, birçok ülke elektrik ve su kıtlığı çekiyor, gençlere sunulan istihdam olanakları ihtiyacın ancak dörtte birini karşılayabiliyor. Yoksuzluk algısı zirvede ve insanların yaşam koşullarını belirleyen başlıca unsur göç etme arzusu. Tunus’un genç demokrasisi hariç, Arap coğrafyasında insanlar siyasi süreçlerden dışlanmış durumda; güç sahiplerinden hesap sorulamıyor, öncelikler ve politikalarda söz sahibi olunamıyor.
SORUNUN ASKERİ ÇÖZÜMÜ YOK
Dördüncü hata ise George W. Bush’un 2001’de el-Kaide’ye savaş ilan etmesinden bu yana Amerika önderliğinde yürütülen “Terörle Savaş” sürecinde, başlıca mücadele aracı olarak askeri gücün kullanılması.
Askeri güç kullanılarak birçok eğitim kampı yıkıldı, örgüt liderleri öldürüldü ve terör örgütleri dağıtıldı. Fakat terör tehdidi ortadan kaldırılamadı ve terör örgütlerinin büyümesi, budaklanması engellenemedi. Askeri güç kullanılması, terör örgütlerinin üye bulmasını da muhtemelen kolaylaştırdı.
Arap ülkelerinde yapılan askeri operasyon sayısı arttıkça (Yemen ya da Libya’daki BAE-Suudi savaşı, Türkiye, İsrail ve İran’ın askeri operasyonları gibi), Arap toprakları gitgide yönetimden yoksun metruk alanlara dönüştü.
El-Kaide ve IŞİD gibi grupların yeşerip büyüdüğü koşullar tam da bu kaos ortamının koşulları. Bunun en hazin örneği Suriye olsa da Yemen, Irak, Libya ve Somali gibi ülkelerde de durum kötü.
Beşinci ise ‘Şiddet Yanlısı Dini Aşırılığın Engellenmesi’ çerçevesinde uygulanan onca programa rağmen kısıtlı başarı sağlanması. Başarılı olunamadı çünkü ağırlıklı olarak internet kaynaklı ‘örgüte katılım’ yöntemlerine yoğunlaşıldı. Mutlak çaresizlik neticesinde son eşiği de aşarak terörün fantezilerine kurban giden genç erkeklerin zihinlerine ve kalplerine yeterince bakılmadı.
GÜVENLİK ODAKLI BECERİKSİZ YÖNETİMLER
Son olarak ise; hükümetlerin askeri kuvvetler tarafından devralınması birçok Arap ükesini harap etti; Irak, Suriye, Libya, Cezayir, Yemen, Mısır, Somali… Bu rejimler varlıklarını sürdürüyor ve genellikle çeşitli dış devletlerin desteğini görüyor.
Arap coğrafyasında güvenlik odaklı, yozlaşmış ve beceriksiz yönetimler hüküm sürdükçe, bu coğrafyada yaşayan insanlar yoksulluk, kırılganlık, dışlanma ve ümitsizlik pençesinde yaşamaya devam edecek – bu coğrafya terör örgütleri, insan tacirleri, suç örgütleri ve milisler için ‘verimli toprak’ olmayı sürdürecek.
Tüm bunlar yaşanırken, insanlar reform, sosyal adalet ve çocuklarına iyi bir gelecek talepleriyle seslerini yükselttiklerinde iktidardaki elitler onlara tepeden bakıyor. Çoğu zaman samimiyetsiz vaatlerde bulunuyorlar, ya da insanlar başka çare bulamayıp sokağa döküldüğünde şiddete başvuruyorlar.
Acı gerçek şu ki, yukarıda saydığımız altı etmenin her biri, Batı’da ve Arap coğrafyasında terörün algılanış biçimini şekillendiriyor. Arap coğrafyası siyasi karmaşalara ve kitlesel acılara sahne oluyor, kronik savaş hali dış güçlerin de desteğiyle sürüp gidiyor.
Bu yüzden, uluslararası seviyede ve Arap dünyasında Bağdadi’nin ölümüne verilen tepkileri gördüğümde bir kez daha büyük hayal kırıklığına uğradım.
Her şeyin üstüne bir de Arap ve Batılı hükümetlerin yarattığı bu terörü yaşıyoruz; koydukları yanlış teşhislerin ve peşi sıra gelen, 40 senedir devam eden askeri operasyonların sonuç vermesini beklememiz söyleniyor.
Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab
www.birgun.net/haber/terorle-mucadele-nin-basarisizlik-sirri-275040