Dün Suriye bugün Libya

179

Ergin Yıldızoğlu

AKP dış politikası dün Suriye’de bir vekâlet savaşına taraf oldu, fiyas­koyla sonuçlandı; şimdi Libya’da bir fiyaskoya doğru koşuyor.

Hep aynı mantalite
Suriye fiyaskosunun mimarı, hiç ders almayan, hiç pişman olmayan (hatta hiç anlamayan) Ahmet Davutoğlu (“altı haftada düşer”) bugün dış politikayı yö­netmiyor, ama Suriye fiyaskosuna yol açan mantalite, peşinden koşturan fante­ziler yine canlı. Bir “mimardan” öbürüne, değişmediğine bakarak bu mantalitenin siyasal İslamın realiteden kopuk dünyası­nın bir yapıntısı olduğunu düşünebiliriz.
AKP, Osmanlı mirasını milliyetçi bir yağa bulayarak canlandırmak, ihvan en­ternasyonalizmine dayanarak İslam dün­yasında lider olmak fantezilerinin peşin­de, Suriye’de bir “ihvan” devleti kurarak yola çıkmaya hazırlanıyordu. Sonuç bir tarafta yüz binlerce ölü, 3 milyon Suriyeli göçmen, tamamen çıkmaza girmiş, var­lığını kabul etmek bile adeta yasaklı Kürt sorunu.
Diğer tarafta. AKP sayesinde Rusya Ortadoğu’ya indi, Türkiye’yi gelenek­sel ittifaklarından kopartmaya başladı. İslam dünyasında lider olmak bir yana, Suudi Arabistan, Mısır, Arap Emirlik­leri ve İsrail’den oluşan bir ittifak her yerde AKP’nin önünü kesiyor. Doğu Akdeniz’de bu ittifaka, Yunanistan ve Avrupa Birliği de destek veriyor.
AKP Türkiyesi, pusulasını o kadar şa­şırdı ki. Hem ABD hem de Rusya ile aynı anda stratejik ortak olabileceğine, Çin’in “gelecek vizyonunu” paylaşabileceğine inanıyor. Dün Çin’deki Müslümanlara sahip çıkıyor, Çin’i sert bir dille eleş­tiriyordu. Şimdi, başka yöne bakmayı tercih ediyor.

Şimdi de Libya
O mantalite, ülkeyi dünyadaki bütün büyük güçlerle, Ortadoğu’daki ittifak­lar zinciriyle sorunlu bir duruma soktu, manevra alanını, Doğu Akdeniz’de bile daralttı.
Peki, AKP bu “durumun” içinden çık­mak için ne yapmayı planlıyor? Görünen o ki yine bir imkânsız fantezinin peşinde koşuyor. Bu fantezi sanırım şöyle: AKP “ihvan” egemenliğindeki bir Tripoli yönetimi altında Libya’yı birleştirecek; bu “yeni Libya’daki” etkisiyle Doğu Akdeniz’de önünü kesen ittifak zinciri­ni etkisizleştirecek.
Libya, 46.4 milyar varil petrol re­zervleriyle dünyanın 10. büyük petrol üreticisi. Kaddafi döneminde, AB’nin petrol ithalatının yüzde 11’i Libya’dan geliyordu. Libya, kuzeyde ticari merkez­ler-kentler, güneyde göçebe Tuareg, Tubu kabileleri olmak üzere ve Doğu’da Tobruk, Batı’da Tripoli merkezli iki tarihsel olarak farklı bölgeyle, “Bü­yük Ortadoğu”nun en karmaşık siyasi coğrafyasını oluşturuyor. Kaddafi bu karmaşıklığı, kabileler arasındaki has­sas ittifaklarla, devlet baskısı ve petrol gelirleriyle bir arada tutuyordu. Kaddafi devrildi, döneminin devlet personeli tasfiye edildi. Sonuç: Türkiye’den gelen Cihatçı çetelerin de katkısı tam anlamıy­la bir kaos.
Şimdi iki merkez bu kaosa bir düzen getirme iddiasıyla savaşıyor. Müslüman Kardeşlerin ve Cihatçı milislerin egemen olduğu Tripoli’de BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti ve General Haf­ter liderliğindeki ve Güneyi de eline geçirmiş olan, Ulusal Libya Ordusu. General Hafter, Kaddafi’yi devirme projesine, ABD’den gelerek katılmıştı. Geçmişte, bir CIA bağlantısından da söz ediliyor.
Bu iki merkezin arasındaki savaş bir­çok devletin doğrudan ve dolaylı olarak katılımıyla tam anlamıyla bir vekâlet sa­vaşına dönüşmüş durumda.
Türkiye ve Katar, Tripoli yönetimini doğrudan destekliyorlar. Türkiye giderek Hafter güçleriyle “temas etmeye” başlı­yor. Hafter yönetimini Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Mısır, hatta Fransa açıktan ve doğrudan destekliyorlar. Rus­ya, asker, silah hatta uçak göndererek daha doğrudan desteklemeye başladı. Trump ve Bolton’un telefon konuşma­larından sonra ABD’nin de Hafter’in, “cihatçı terörizme karşı mücadele” söylemine, Libya’yı birleştirme projesini desteklediği anlaşılıyor. Hafter’in “söyle­mi”, Rusya’nın, “İdlib’den kaçıp Libya’ya gidiyorlar” uyarıları, AKP Türkiyesi’ni, bir vekâlet savaşı içinde, İslamcı terörizmin yanına yerleştiriyor.
İnsanın aklına “çocuklarımızı kumlarda değil kumarda kaybettik” sözleri geliyor. Siyasal İslamın, kendine biteviye gerçe­küstü hedefler koyarak, her seferinde ülkeyi iflasa sürükleyen narsisizmi ger­çekten korkutuyor.

Cumhuriyet